29 Şubat 2012 Çarşamba

Metafor

Geçenlerde 25 -30 yıllık fotoğraflar yüklemişti çocukluk arkadaşlarımdan birisi sosyal bir paylaşım sayfasına . Orada ki siyah beyaz ilkokul fotoğraflarından birinde bir çocukluk arkadaşım " rahmetli " diye etiketlenmişti . Önce bunu idrak etmekte zorlandım . Sonra hemen köyde yaşayan bir başka çocukluk arkadaşımı aradım , telefonda ki yanıt " evet doğru , kaybettik, hem de bir yıl ..." oldu . Yani arkadaşımın 41 yaşında hayata tarifi kötü bir kanser nedeniyle bir anda veda etmiş olduğunu öğrendim . Sporcu , sağlıklı ve de sanırım düzenli bir aile hayatı olan bir arkadaşımızdı . Açıkçası kendisiyle uzun yıllardır görüşmemiştim , çok çok samimi değildik, sık sık görüşmezdik belki ama çocukluk anılarımız ve yaşam paydamız ilk okul ve gençlik yıllarımızın ortak anılarında birleşiyordu. Aklım bir anda o yıllara uçtu gitti anılara , yaşanmışlıklara , gözümün önünde uçuşan , dans eden görüntülere . Dün gibi geldi 25 yıl önceki o sabahın köründe köyün karanlık meydanından kalkan köy minibüslerinin öğrenci servisi halleri . Hepimiz heyecanlarımız ve umutlarımızla köyün o karanlık şafağında aydınlık yarınları umut ederek binerdik ve giderdik Bandırma'ya okula ... Lise sonrası hepimiz biryerlere dağıldık . Sonrasında ancak bayram ya da yaz tatilleri bizi o da denk gelirse yüzyüze getirir oldu köyümüzde , kısa buluşmalarda hal hatır sorma ve eski günleri yad etme şansını nadiren bulabildik .


Sonra birden şok bir fotoğraftaki şok bir bilgi ve gerçekten tarifsiz bir hüzün ve tarifsiz bir acı kapladı içimi ...


Bir metafora ihtiyaç duydum bunu bana açıklayabilmesi için ! Kendime bunu açıklamakta pek başarılı olabildiğimi söyleyemeyeceğim.


Hiç kabul etmediğim ve hep direndiğim birşeydir ihtiyarlamak . Ama fiziki olarak doğanın kanunlarına ve dengesine direnmekten , zamana başkadırmaktan ya da onu durdurmak istemek gibi saçmalıklardan bahsetmiyorum . Ruhen ve hissiyat olarak hep direnmekten ve teslim olmamaktan ; yılmamaktan dem vuruyorum ben, hem kendime hemde haykırdığım dış dünyaya .


Biz bir avuç adam olarak hep çocukluğumuzun adı "AYLAKLAR" olan o muhteşem ekibimizi ve ruhunu yaşatmak istiyoruz biraraya geldiğimizde . Her daim o çocuklar olarak , hepimiz artık çocuk sahibi birer baba olarak hatta...


Bunu başarabilen nadir insanlardan oluşuyor bu dostluk birlikteliği , kardeşliği ...


Ancak bazen hayat bize şamar yapıştırıyor , tıpkı küçükken yaptığımız minik haylazlıklarda babalarımızdan yediğimiz şamarlar gibi . Ancak bu defa yüzümüzün bir tarafı uyuşmuyor ama uyuşan ruhumuz oluyor .


Başarabilecek miyiz ?


40 yaşını devireli bir ay olmuştu ki göz doktoru muayenesinde bana gözlük yazdı . " Yahu bu da nerede çıktı " demeye kalmadan " Kırklı yaşlarla beraber gözlerin bu duruma gelmesi ve gözlük kullanımı normaldir " derken kestim doktorun sözünü " İyi de doktor bey , beni mi bekliyordu bu yaş , henüz kırk yaşına gireli bir ay oldu " dedim ve o anda ironik bir gerçekle çarpıştığımı hissettim "


CRASH!


Geçenlerde kulağımla ilgili bir doktora gittim . O da benzer olarak sorun yok ama yaşadığın şey normaldir dedi . Yahu yaşanan bir sorun nasıl normal olur diyemedim .


Yani dostlar uzun lafın kısası şudur ki ...


Bu doğanın dengesinin üzerime biçtiği donu zorla giydiğimi hissediyorum .


Ama içimdeki çılgın AYLAK ÇOCUK bana yırt at sana biçilen bu donu diyor .


İçimdeki sesi dinlemeyi çok seviyorum , sanırım ona kulak vereceğim ve dediğini yapacağım .


İnadına çocuk , inadına özgür ruhlu , inadına aylak , inadına yaşamayı sevmeye devam edeceğim .


Yürüdüğüm bu yoldaki kaldırımlara taş döşemiş tüm dostlarımı sevgiyle anarken ve selamlarken .


Aylak Adam

Mart

2012

Not: Bu yazı 2011 yılında aramızdan ayrılan köyümden çocukluk , okul ve ilk gençlik çağlarımın arkadaşlarından Selahattin Toplaoğlu'na ithaf edilmiştir.

3 Kişiydi Onlar, Kaderleri Aynı : Yalnızlık

"Seni, diğerlerinden farksız yapmaya, bütün gücüyle, gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir... "


E.Cummings

Son 3 gün içinde 3 Adamın 3 Hikayesi karşıma çıktı


Biri adını duyduğum hep bildiğim yaşım gereği izleyemediğim , tam olarak okumadığım detaylandırımadığım ama büyük saygı duyduğum : Metin Kurt




Diğeri yıllar öncesinden ilk Türk Rock tanışıklıklarımda canlı izlediğim , Muddy Waters 'ın " Hoochie Coochie Man"inin altyapısı ile seslendirdikleri bana göre en güzel " İstanbul " şarkısını yapmış olan Kesmeşeker grubunun kurucusu Cenk Taner


Ve ülkemizde pek görülmeyen spor edebiyatında nerdeyse hiç olmayan polisiye , siyasi, politik ve sportif içerikli bir futbol romanı yaratmış ve tozlu raflar arasında kalmış pek duyulmamış " İlkeller Cehennemi " isimli bir kitaba imza atmış İsmail Karali ...


Cenk Taner siyasi duruşunu tavrını ve içinde bulunduğu muzik dünyasının ve içsel dünyasının en iyi cevabını tariflerken bu defa bir başka yalnız adamı duygularına tercüman etmiş onunla isimlendirmiş yalnızlığını , Metin Kurt'la . O ki oynadığı dönemde ilkeleri , yaşama bakışını ve tavrını belirleyen siyasi duruşu ve yaşama bakış açısıyla herzaman en popüler olan futbol camiasından afaroz edilmiş bir altkültür kahramanıdır . Tam bunları düşünürken kitabının önsözünden de anlaşılacağı üzeri Metin Kurt kadar popüler ve yetenekli olamasa da eski bir futbolcu olan İsmail Karali çıkıyor karşıma , 1987 'de yazdığı kitabını ancak 2008 'de yayınlatabilmeyi başarmış bir yalnız adam daha . O yalnız adam da kahramanını ve yaşadığı yalnızlığı belli ki yaşanmışlıkların imbiğinden süzerek kaleme döküyor . Siyasi kaosu , sokakları kuşatmış olan siyasi kamplaşmaları , çekişmeleri , terörü ve tüm bunların arasına sıkışmış ve sonunda kaybeden bir futbol kahramanının hazin öyküsünü . Sonunda cesur ek bilgilerde ekleyerek , karanlık dünyaları aydınlatmak için bir mum yakıyor O da ...

Bende bu vesile ile bu üç kahramana bir saygı selamı göndermek istedim ...

Selam olsun SİZE !

Kısa alıntılar ONLARDAN .

Kesmeşeker'in "Metin Kurt Yalnızlığı" isimli şarkı sözlerinden


...

Haydutlar ölmeden son bir dans ne dersin

Sen mi güzeldin yoksa hayat mı güzel

Kula kulluk etmezdin çok yanlış biriydin

...

Yani iki şişe ucuz şarap bir tarih yazabilir

Verdiğim tüm sözler bir anda uçabilir

Sıcak bir bira aşk sendikasında

Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında da da

...

Metin Kurt: “Ben ancak bu takımın iyi bir öğrencisi olurum.” dediği takımı :


1- Mustafa Suphi

2- Nazım Hikmet 3- Kemal Türkler 4– Behice Boran 5 – Ahmed Arif

6- Sinan Cemgil 7– Mahir Çayan 8– Harun Karadeniz 9– Ahmet Kaya

10- Yılmaz Güney 11– Deniz Gezmiş.

Metin Kurt bir röportajdan alıntı:

"...Günümüzde spor, bir oyun değil. Sporcular da oyuncu değiller. Spora damgasını vuran burjuva rekabet ideolojisi, onu metalaştırmış; sporcuları da spor işçisi konumuna sokmuştur. Mahallede oynadığımız futbolla, kurumsallaşmış organizasyona girdiğimizde yaptığımız iş aynı şey değil. İlk çözülmesi gereken, futbolu profesyonel-amatör ayrımına tabi tutmanın yanlışlığına bir son vermek. Sporcunun amatörü ve profesyoneli olabilir. Ancak spor, bütün düzenin bir yansımasıdır ve egemen güçlerin iktidar araçlarından biridir. Burada hem profesyonel sporcular hem de amatörler kullanılmaktadır..."


İslam Çupi üstatdan bir Metin Kurt desteği 22 Temmuz 1973 günü Tercüman Gazetesineki yazısından ( Tanıl Bora bu yazının spor camiasından afaroz edildiğini yazmaktadır )


Spor basınına göre futbolcu sadece koşan, topu karşı kaleye götüren, kendi ceza sahası içindeki tehlikeleri taşıyan, hamallığa vücudunu kurmuş bir ‘kramponlu bebek’tir. Sadece saha içinde kazanmayı düşünecek, stadın dışına çıktığında ise ‘Ben sömürülüyor muyum?’ sorusunu soramayacak, yarattığı değerle onu satın alan fiyatın zıtlaşıp zıtlaşmadığını araştırmayacak, ‘Ben neyim, nereye kadar varım?’ kurcalamasını yapmayacak, kısaca kafasını fötr şapka gibi vestiyere bırakıp, boynundan yukarısı olmayan bir jönün(!) hödüklüğü içinde takvim yaprağı koparıp duracak. Boş mukavelelere atılan ve insan uyanışının çok gerisini tarif eden manzaralara flaş ve kalem patlatanlar için Metin Kurt, futbolumuzda esmeyen kafaların üzerinde çalan bir alârm zilidir. Metin Kurt, renk aşkı denen bir sosyal körlüğün, sırt sıvazlama denen afyonun günümüzde insan mutluluğu için yetmeyen ‘donmuş haklar’ olduğu şuuruna varmış bir isyanın kişisidir. Metin Kurt, Türkiye’de ‘futbolcu aklı aut çizgisine kadar devam eder’ şeklinde tarif edilen saha inşasının haklarına birtakım boyutlar kazandırmak istediği için sivri adam olmuştur.”

İsmail Karali'nin "İlkeller Cehennemi" kitabının tanıtım yazısından bir alıntı


" Yazar yayınlanan bu ikinci romanını, sporu hafife alan ve sayıları aydın sayılanların %99'unu kapsayanlara ithaf ediyor. Onlar spor olgusunu anlamamışlardır! Gerçekte spor kültürü genel kültürün önemli bir parçasıdır; Türkiye, emperyalizmin spor anlayışına bağımlı hale gelmiş, sömürünün, tüketimin, mafyanın, şiddetin, ilkelliğin bir aracı durumuna düşmüştür. Bu durum özellikle 1980'den sonra dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan, genel terörün, şiddetin, ilkelliğin bir yansıması ve provasıdır. Çağdaş arenalar olan stadyumlar artık ülkeler bazında bir savaş alanının "ön uygulaması", "savaş çığlıkları"; kişisel durumda ise bedenen, ruhen ve duygusal açlığın, "amaç yokluğunun" bir göstergesidir. Dünya ve ülkemiz emperyalizmin dayattığı bu "küreselci spor'la hiç yaşanmamış bir cinnete doğru sürüklenmektedir. Bu romanda, "ilkel dehşete" sporun penceresinden bakılmakta. Sporun (futbolun) dayattığı terörle, ekonomide dayatılan terörün bir farkının olmadığı, aynı yörüngede kaosa yuvarlandığı gösterilmektedir. Sha dışı terörün saha içine daha çarpıcı ve daha açık yansıdığı gösterilmektedir. Dünya artık milyarlarca insanın birbirini kırdığı büyük bir stadyumda maç yapıyor. Saha dışı ile saha içi terör birbiriyle "ölümcül bir yarışa" girmiş. Dünyada uygulanan sporla Afganistan'da, Irak'ta, Türkiye'de uygulanan açık ve gizli savaşın hiçbir farkı yok."


Yazan - Derleyen : Aylak Adam
Şubat 2012

17 Şubat 2012 Cuma

Bir Rüya Gördüm - 2

Arkasından seslendim

- Hey babalık iyi de sen kimsin ? Bana en azından ismini bağışla ki konuştuklarımızı paylaşırken en azından ismini anmış olayım .


Durdu ve sadece şunu söyledi.

- Giyaseddin Ebu'l Feth Bin İbrahim diye bil sen beni , hem zaten sen beni çok iyi tanıyorsun ki ! ...


Dışarıdan gelen şiddetli rüzgar ve savulan kar taneleri içeriye girerken üzerinde pelerin gibi duran paltosu uçtu ve kapı usulca kapandı , dışarıdan içeriye giren kartaneleri yüzüme vuruyordu . Olduğum yerde kalmışım ve sessizlik .Aradan nekadar zaman geçti bilemiyorum , gecenin derinliklerinden çıkıp gelen bu esrarengiz yaşlı ve bilge görünümlü adam ve ikram ettiği şarap beni şaşkına çevirmişti . Gitmesiyle takılıp kalmışım sanırım . Sobanın sıcaklığı geçmek üzeriydi . Kalktmak istedim ama ayaklarım bana olmaz dediler , kalkamadım , olduğum yere civilenmiş gibiydim . Bu sırada meyhanenin sessizliğini dışarıdan gelen kahkahalar , şarkılar ve küfürlere karışan sesler bozdu ...

Hayırdır , ne oluyor demeye kalmadan kapı açıldı ve içeriye her hallerinden kaşarlanmış ayyaş oldukları belli olan iki yaşlı adam girdi ... Gülüşmeler , küfürlere , küfürler şarkı ve şiirlere karışıyordu. Bu iki ihtiyarın enerjisi soğuk havayı ısıtacak kadar hararetliydi .

Ve bana bakarak " Hey selam genç dostum !" - nekadar genç isem artık - dedi ak saçları ve sakalları birbirine karışmış ; uzun ve yıpranmış ama kalın paltosuna gizlenmiş bedeni , sigaranın dumanının kısmi sararttığı beyaz bıyıkları , gür sakalları ve içkinin katmerlediği gür sesi ile ihtiyarlardan biri ...

- Nasılsın bakalım ? Biraz önce buradan çıkan eski bir dostu gördük , aşağıdaki köprünün altında yaktığımız ateşin başında içerken bize rastladı , burda olduğunu , yalnız olduğunu söyledi ve bizde sana eşlik etmeye geldik.


- Hoş geldiniz , sefalar getirdiniz de ...

Sözümü kesti .


- Bir rakı ikram edersin artık sanırım bana değil mi?
- Tabii de ...


O sırada, tam anlayamadığım bir melodi mırıldanan aşağı yukarı diğer arkadaşı gibi yetmişli yaşlarda , üzerinde kalın eskimiş kaşe bir ceket giymiş , başında örme bir şapka olan , sol bileğinde gösterişli ve eski bir model olduğu her halinden belli olan bir saat bulunan , hafif uzamış kır beyaz kirli sakalları ve belliki kavgalardan kalma derin izlerle dolu yüz hatları ve kırışıklıkları olan diğer adam da ;

- Eh sanırım bana da ikram edecek bir bira ve sek bir viskin vardır ha dostum ?
- Şey ...Tabii de , hani , yani , mekan benim değil , ben burada içerken ... Ak sakallı tok sesli babalık sözümü kesti.
- Herşeyi biliyoruz evlat , sen hiç merak etme , rahat ol , tedirgin de olma , burası senin ve sen her istediğini yapabilirsiz , özgürsün ve serbestsin , istersen bizi kovabilirsin bile ...

Derin bakışlı yüz hatlarına muzip bir gülümseme beliren , gözüme sevimli ve hatta çok tanıdık görünmeye başlayan bu iki adamdan diğeri devam etti.

- Hatta istersen şu an bizi yok edebilirsin !

Şaşırmıştım !


- Nasıl yani , kovmak , yoketmek ... Böyle birşey olmaz tabi de ...
Sakallarını sıvazlayarak,
- Haydi sen bizim içkileri kapta gel , şu sobaya da birkaç odun at , donduk sokak köşelerinde , birde şu müzik kutusundan da birşeyler çal bizim için , haa bize sorma sen zaten bilirsin neden hoşlandığımızı ...


Kendi kendime şaşkın şaşkın şöyleniyordum , derin muhabbete dalmış muzip ve feleğin cemberinden geçmiş bu iki ihtiyar beni duymuyordu tabii ki .

Ne oluyor ya ! Nedir bu , biraz önce yerinden kaldıramadığım külçe kadar ağır gelen ayaklarım şimdi kendimi kuş gibi hafif hissettirerek taşıyorlar beni meyhanenin içinde. Bu arada ortamdaki herşeyin yerini biliyorum , rakıyı , birayı ve viskiyi doldurdum bile farkında olmadan , sobaya odunları da attım . Yıllara meydan okuyan müzik kutusuna da cebimden çıkardığım bir tekliği attım ve müzik bile çalmaya başladı , oysaki bu alet bir süs eşyası değilmiydi ! öyle köşede atılmış duran ...”

İçeriyi melankolik bir trompet sesi kapladı , Chet Baker'ın Alone Together’ı çalıyordu , sanki o da burada yanımızda gibiydi ...


Bir süre durdum ve geceyi dinledim , olup biteni , başımdan geçenleri . O anda bir fısıltı işittir gibi oldum , ürperdim , bir ses bana sanki “ Hey dostum , takılma geç , yaşam biz onu planlarken başımızdan gelip geçenlerdir . Bak şu şahane adamlar halen senden içkilerini bekliyorlar “ dedi .


Döndüm loş meyhanenin içine baktım kimse yoktu . Kendi kendime " Kesin kafayı yiyiyorsun oğlum , baksana gaipten sesler duymaya bile başladın . Ne oluyor lan böyle ! " diye geçirdim .

Bizim ihtiyarla hararetli hararetli konuşuyorlardı .Ak sakallı olanının konuştuklarını duyabiliyordum kısmen .

- ... asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti. Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor. İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.


Elinden yanan sigarasından derin bir nefes çeken diğeri yanıtladı onu


- Siktiret dostum zaten sevmeyi falan değil, yalnızlığı öğrenceksin , çünkü en çok ona ihtiyacın oluyor ve olacak ...

Doğru diyorlar diye düşündüm içkileri masaya koyarken.




O sırada camın perdesini araladı ihtiyarlar , dışarıya aralıksız yağan kara uzun uzun baktılar . Bir süre sonra yine bana döndüler ...



Devam edecek

14 Şubat 2012 Salı

Kadıköy'de Şarkı Söylemek ( Bir Fenerbahçe şiiri )

Şu kitabı okuyorum , orada üstad bir paragraf yazmış , zaten kendisinde spor gazeteciliği yanında bir şairlikte varmış , düz yazıydı ama ben şiir formatına çevirdim , çok içsel ve güzel buldum , paylaşasım geldi


"...
Kadıköy'de Fenerbahçe Stadında
bütün rüzgarlar şarkı söyler...
sarı lacivert güler hayat
insanın yüreği firar eder
göğüs kafesinden Kadıköy'de!


şarkı dinlemektir,
şiir eşliğinde sevgilinin gözlerinden
uçan güvercinlere karışıp
hayatı dudaklarından öpmektir
onbinlerce insanın Kadıköy'de
Fenerbahçe Marşını söylemesi ..."


Haşim Şahin

Kral ve İmparator (Gendaş Yaınları 2001 )

Bir rüya gördüm - 1

Masada oturmuş tek başına içiyordum .Oldukça fazla içmiş olmalıyım , başım düşümüş masaya . Birden bir ses beni kendime getirdi , başımı hafifçe kaldırdım , masaya bir kupa konuldu , öyle bildiğiniz cam bardak değil bu , bildiğiniz kilden yapılmış kırmızı bir kupa . Karşımda nuryüzlü bir ihtiyar , beyaz sakalları ve başındaki sarığı ile bana gülümsüyor .

"Eyvah sıçtık !" dedim kendi kendime , çok içtim herhalde ; dünya mı değiştirdim anasını satayım , sonunda sakallı dede bile geldi . Hani o hep çocukluk masallarda anlatılan dede hikayesi vardır ya , o zannediyorum . Tırstım hafiften ama bir yandan da bana gülümseyen bu yüz hiç tedirgin edici değil nedense !

Şaşkınlığımı toplayıp etrafa bakınıyorum , mekanda kimse kalmamış geride meze dolabını aydınlatan loş bir ışık ve sobanın yanan ateşinin dışarıya vuran sıcaklığını hissediyorum . Mekancı da görünmüyor ortalıkta , bir tek ben ve bu yaşlı ihtiyar ...

Masanın altından bir testi çıkarıyor , cebinden de bir kupa ; önüme koyuyor ve dolduruyor . Ben şaşkın şaşkın bakarken Ona . Bu arada elinin altınca çok eski bir kitap , kenarı köşesi eskimiş üzerinde yıldızlara ve gök cisimlerine benzer şeyleri görebildiğim rulo şeklinde haritaya benzer birşey de gözüme ilişiyor .

- Buyur evlat iç , bu şarap sonsuz hayatın kaynağıdır ,gençliğin pınarı ; derdi eritir şu sobadaki ateş gibi , sana sunulan tüm ilaçlardan şifalıdır , buyur iç!

Şaşırmışım, dilim dolanmış , şaşkınlığımla tek yapmam gereken şeyin içmek olduğunu düşünüp alıyorum elime kupayı ve dikiyorum . Aman tanrım ! İnanılmaz bir şarap bu , pis ucuz şaraplardan sonra gerçekten şifa gibi geliyor daha ilk yudumunda , içime bir gücün aktığını hissediyorum .

- Eyvallah baba, çok teşekkür ederim . Ancak sen kimsin , mekancı da yok ortalıkta , soba yanıyor ; yoksa mekancının tanıdığımısın , sana mı bıraktılar mekanı ? Nereye gitti bu adamlar ?

İhtiyar yüzüme baktı ve birazda iç çekerek o insanı delip geçen ve masmavi gözlerini ve başını biraz yukarıya kaldırdı .

- Evlat tüm arkadaşların , dostların çekildiler gittiler , zaman ezdi hepsini birer birer , yan yana oturmuştunuz bu hayat sofrasına ; ama bizden birkaç kadeh önce sızıp gittiler ...

Şaşkınlığımı yavaş yavaş atlatmaya başladım , bir tuhaflık olduğu her halinden belliydi , anlamaya çalışıyordum , ayılmıştım .

- İyide baba sen kimsin , nerden geliyorsun, nereye gidiyorusun , seni buralarda daha önce hiç görmedim ; ama görünüşün , herşeyin buralardan çok uzaktan gelmişsin gibi ?

Beni anladığını işaret eden bir haraket yaptı . Kupama şarabından biraz daha doldurdu ve iç der gibi bir işaret yaptı . Kendisi de bir yudum çekti şarabından ve biraz da derine dalan bir bakışla cevapladı beni

- Evlat , bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok; öyle büyük bir inci , öyle büyük bir sır ki delen yok ; kime sorsan aklına eseni söyler ama , işin kaynağına ne giden ne de yolu bulan yok. Ben nerden bileyim . dedi ve gülümsedi

Bu cevap beni dağıtıyor . Kendi kendime “ Tamam diyorum , baba bilge ve üstad ve de çok derin , zaten bakışlarından belli, kanımda ısındı , zaten sevsemde yalnızlığı , biraz sıkılmıştım , iyiki geldi ...”

- İyi de baba biz şu anda nerdeyiz ? Kusura bakma şaşkınım , buradaydım bir anda herkes yok oldu , tıpkı biraz önce sızdıklarını söylediğin o dostlar gibiydim ben de, onlar gitmişler ben kalmışım bir de sen çıkmışsın karşıma . O halde ben şu an görünenin aksine başka biryerde miyim ?

İhtiyar yüzünde bir aydınlanma ile gülümsedi . Kupasının dibinde kalan şarabıda içti ve yavaşça ayağa kalktı , testisini eline aldı.

- Güzel , yavaş yavaş çözüyorsun ama bir sır daha var , çözdüklerinden başka ,bir ışık daha var , bu ışıklardan başka hiç bir yaptığınla yetinme , geç öteye ! Bir şey daha var , bütün yaptıklarından başka ...

Dedi ve arkasını dönüp kapıyı açtı , dışarıdan gelen şiddetli rüzgar ve savulan kar taneleri içeriye girerken üzerinde pelerin gibi duran paltosu uçtu ve kapı usulca kapandı , dışarıdan gelen kartaneleri yüzüme vuruyordu ve dışından gelen sokak müzisyeninin söyledikleri şarkının sözlerini duyuyordum .


Hiç hiçbir şeyi bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar.

Hiç hiçbir şeyi görmüyorlar, görmek istemiyorlar.

Şu cahillere bak, dünyanın sahibi onlar

Onlardan değilsen eğer,sana zalim derler

Onlara aldırma dostum , dostum...


Devam edecek ...

6 Şubat 2012 Pazartesi

... Futbol Teroresmi gerisi " GAZEL"

Dün , Futbol teroristleri Beşiktaş' ta iskelede bir Fenerbahçeli ‘nin atkısını almışlar , saldırıyorlardı . Alenen kalabalığın arasında ,gözleri önünde . Çocuk cevap verse belkide linç edilirdi . Kızımda yanımdayken bu manzaraya şahitlik etmek utanç ( ve çaresizlik ) vericiydi .

Burada olay GS , FB, BJK değil , bu bir GERÇEK! Sokakta bu yaşanıyor , cam fanuslu dünyalarda yaşayanlar sokağı yaşamadıkça bunu asla anlayamaz ! Anlayanlar zaten bunu tetikleyenler ! Ha birde sessiz kalanlar var ki onlar da bir HİÇ !

Boşuna futbol (sevgisi) üzerine konuşuyoruz , gerçekten boşuna , dün akşam stadyumda hafif bir galeyan , panik olsaydı , olası bir yangın vb. Mısır' ı mumla arayabilirdik bugün . Stadyumlarda göz yumulan durumlar bir felaket , giriş çıkışlar , panik ve olası bir olumsuz durumda tahliye imkanları ne düzeyde , hiç tatbikat yapılırmı böyle şeylerde , Heysel'i Kayseri'yi , Mısırı unutmamak lazım , çan bukadar ucuz değil ki!


( FB'nin yaptığı ÜLKER ARENA öve öve bitirilmiyor , ilk maça gittim , salonun tahliyesi (çıkışı) rezaletti , bir panikte orası rezaletin ve korkunun arenası olur , DİKKAT! )

Şahsen taraftarın maça gitmesine karşı değilim ama taraftarın , PSİKOPATLARIN / TRÖRİSTLERİN değil !

Tabi burada şahane (!) bir durum var : Bu durum tamamen ve göz göre göre RESMİ bir şekilde gerçekleşiyor . Bu futbol teröristleri kamuya ait yolu kapatıyor tık yok , metrobüslerde terör yaratıyorlar tık yok , işgal , saldırı, darp var, tık yok ! Hepsi bugün yeraltı köşelerinde yaptıklarıyla övünüyor , birsonraki maçı bekliyorlar , rakipleride intikam duygusuyla planlarına başlamışlardır tabii. Amaç ne , MAÇ yani FUTBOL maçı , ya anlamı ne bunun ? Sevgi mi ? Yoksa Nefret mi ? Peki NEDEN ! .



Normal sıradan bir STK gösterisi olsa bunun çeyreği yapılmaz, provakatorler hariç şu MAÇ terörü yasak 1 mayıslar dışında nerede görülmüş ? Yaşanan bunca rezillik anlaşılır değil . Ve asıl şu bir gerçek , bunu yine KİMSELER GÖRMEYECEK , DUYMAYACAK BİLMEYECEK ve HERKES SUSACAK ! Çünkü münferit olarak zaten birşey yapacak gücü , desteği cesareti yok bireyin . Ulus olarak zaten TV'lere kilitlenmişiz KURTLAR SOFRASINI seyrediyoruz/seyrettiriliyoruz , hedefimiz (!) zaten maganda / törorist yetiştimek , başıboş, yüksek oranı oluşturan cahil cühela gençlerin hedefi ve kurtuluş umutları Polatlar , Behzatlar , Pekerler , Nuriler , Sefalar olmaksa ... Eh daha ne olsun !



Kadın taraftalar , çocuklara eşlik etsin diye alındıkları maçlarda öyle bir küfürler ediyorlar ki , insanın içinden haykırası geliyor " SENİ NEKADAR SALAKÇA SEVMİŞİM EY FUTBOL "

Kim bu ülkede hangi olimpik sporu severek bilerek seyrediyor ? Federer - Nadal finalleri kimi ekrana kilitliyor , Navratilova - Chis Evert Loyd belgeselini kim izledi ? Yao Ming'in ülkesi için ne ifade ettiğini bilen var mı ? Kaledeki Yalnızlık filmini izlediniz mi? Green Street Hooligans isimli çok etkileyici ve futbol terörünü açıkça ve tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren filmi kaç kişi bilir ve izler , kaç kitap okuyoruz spor üzerine , konuşmaya gelince burnundan kıl aldırmayan futbol takım taraftarları olarak !



Bu ülkede okullarda beden eğitimi dersi , öğretmenlerin arazi olma dersi olmuş , sporun kültürünün “ k” si yok ediliyor . Bakın dikkat edin var mı demiyorum , belki oluşturulmaya çalışıldı , şimdi o oluşana “ k” bile yokediliyor .

Aşağıdaki fotoğrafa çok iyi bakmak lazım , çok iyi ...Bu bizim geleceğimizi gösteriyor ...








( Not: Fotoğraf semboliktir , ama gerçektirde - Basından alıntı)


GE LE CEK ! ister " se - se " ister " si-si" , böyle gitmeye devam ederse bu GELECEK ! Hemde heryere !

Bu durumda insanın içinin sıkılmaması mümkün değil , sevinemezsiz bile işte böyle bir derbi galibiyetinde bile ... Üzülecek çok şey görürsen !

Son sözüm şu : Boşuna konuşmayın beyler bayanlar şu kahpe ve ikiyüzlü güya futbol takımı taraftarlığı ağzınızla , lütfen boşuna konuşmayın !



Çünkü , HEPSİ GAZEL !